"Huzursuzluk"

Kitabın Adı: Huzursuzluk
Yazarı: Ömer Zülfü Livaneli
Yayınevi: Doğan Kitap Yayınları
Türü: Dram, Yaşam, Güncel
Sayfa Sayısı: 154
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Merhamet zulmün merhemi olamaz!
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece adeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.

Harase nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun adeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.

Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikayesi… Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.

Yorum
Ne güzel demiş Zülfü Livaneli: “Merhamet zulmün merhemi olamaz!” diye.
İbrahim, Mardin’de doğup büyümüş bir gazetecidir ve İstanbul’da yaşamaktadır. Bir gün Amerika’da hayatını kaybeden Hüseyin adlı biri hakkında bilgi ulaşır eline. Hüseyin aslen Mardinlidir. İbrahim ipuçlarını takip ederek Hüseyin’in okul arkadaşlarından biri olduğunu öğrenir ve onun hikayesini araştırmaya başlar. Bu hikaye ki onu IŞİD zulmüne, Suriye’ye, mültecilere ve Ezidilere sürükleyecek. Bu hikaye ki onu iyi yürekli Hüseyin’in uğruna nişanlısından ayrıldığı, ailesiyle karşı karşıya geldiği mülteci Meleknaz’a sürükleyecektir.
Hüseyin neden öldürülmüştür? Meleknaz kimdir? Ezidilik söylendiği gibi şeytana tapanların dini midir? Hepsi ve daha fazlası size dram fırtınasına sürüklerken  bir yandan da hüzün yağmuruna tutacak ama acılar bakidir ve merhamet zulmün merhemi değildir, olamaz.

Zülfü Livaneli yine güncel olayları kullanarak “Huzursuzluk” kitabı ile kalemini konuşturuyor. O kaleme sizde şahit olmak isterseniz gerçeklikten sakın kaçmayın ve bu kitabı mutlaka okuyun. Emin olmayın hiç pişman olmayacaksınız.
"Asil insanların en neşeli zamanlarda bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir." (Sayfa:27)

"Kadın ilk, erkek ise son aşkını unutamaz." (Sayfa:76)

"...bütün bunlar olurken bu kadar dinin tanrısı ne yapıyordu diye sordum kendime ve cevabı buldum. Tanrı o sırada dinleniyordu çünkü yedinci gündü, altı günde evreni yaratmıştı ve yedinci gün dinlenmeye çekilmişti. Herhalde bu yüzden çığlıkları duymamıştı." (Sayfa:99)

"Merhamet keskin bir kılıç; merhamet gösterenin kabzasında tuttuğu ama karşı tarafı yaralayan bir kılıç." (Sayfa:149)

Puanlama:


"Beyaz Gemi"


Kitabın Adı: Beyaz Gemi
Orijinal Adı: Ak Keme
Yazarı: Cengiz (Çıngız) Aytmatov
Çeviren: Refik Özdek
Yayınevi: Ötüken Yayınları
Türü: Dram, Yaşam, Mit, Efsane
Sayfa Sayısı: 174
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Beyaz Gemi, Aytmatov’un, edebiyat aleminde geniş akisler uyandıran, verilmek istenen mesajla yaratılan tiplerin büyük bir uyum sağladığı eserlerinden biridir.

Romanın kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuktur. Çocuk, saflığın, bozulmamışlığın ve geleceğin sembolüdür. Aytmatov, çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusunu meydana çıkarmayı başarır. Ona göre; çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur. Çocukluk gerçek ana dili öğrenmeye ve çevresindeki insanlarla, tabiatla ve özellikle kültürle bağlarını hissetmeye başladığı dönemdir.

Aytmatov, Beyaz Gemi ile destan, efsane ve masal gibi çoğu şifahi edebiyat unsurlarını eserlerine sokmaya başlar. Geçmişi temsil eden dede ile geleceği temsil eden çocuk arasında dramatik bir ilişki kurarak insan duygu ve düşüncelerine kendine has yorumlar getirir.

Yorum 

Beyaz Gemi kitabı şöyle başlıyor:
“Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi. Ötekini ise dedesi anlatmıştı ona. Sonra ikisi de yok olup gitti.”

Giriş cümlesinden de anlayacağınız gibi eserimiz iki hikaye üzerine kurulu. Bunlardan biri Mümin adlı dedemizin uruusu, yani boyu hakkındaki hikayedir. Kırgızlar kırk boydan oluşmaktadır ve Mümin dedemizde kendi boyunun yani Buguların (Maral) hikayesini torununa anlatır. -Onların boyunun nasıl ortaya çıktığını, Issık Göl’e nasıl geldiklerini-
Diğer hikaye ise; yedi sekiz yaşlarındaki küçük çocuğun hikayesidir. Onun hikayesi annesi ile babasının onu terk etmesiyle başlamıştır. Annesi şehirde kendine yeni bir hayat kurmuştur, babası ise; başka bir kıyıda kendi hayatını kurmuştur. Issık Göl’ün ortasında Beyaz gemi’de çalışmaktadır küçük karakterimizin babası. O yüzden küçük çocuk her zaman dağın tepesine çıkarak dürbünden gemiyi gözetlemeye başlar. Hayali bir balık olmak ve babasına ulaşmaktır. Bu arada küçük karakterimiz dedesiyle, üvey nenesiyle, eniştesi Orozkul ve eşi Bekey Teyze’yle  ve birkaç aile üyesiyle yaşamaktadır.
Bekey Teyze kısırdır ve bu yüzden Orozkul’dan sürekli şiddet görmektedir. Orozkul ise oldukça gaddardır. Tek Bekey Teyze’ye değil çevresindeki diğer insanlara da zarar vermektedir. Onun bu durumu çocuğu olmamasından kaynaklıymış gibi görünse de bence doğasında vardır.

Bu kısımda kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum:
“ Bir eşeğe eşek olduğunu ispat edemezsin ki…” (Sayfa: 98)

Kitap hakkında genel düşüncelerime gelirsem eğer; bence Orozkul evlat özlemini küçük çocukla sağlayabilirdi. Böylelikle etrafına karşı tutumu da iyi olurdu ama onun gözünde mal mülk o kadar önemliydi ki kendi kanından birine kalmalıydı.
Küçük çocuk geleceğin ve hayallerin sembolüydü. Onun hayal alemine dalışı ve bir taşı bile tank olarak düşlemesi onun karakterini çok iyi yansıtmıştı.

Kitabın yayınevi kısmı  hakkında konuşacak olursam eğer: bazı yerlerde Kırgızca sözcükler kullanılmıştı ve bunları ben Kırgızca bildiğim için anladım ama eminim bazılarınız anlamamışsınızdır diye düşünüyorum. Bunun dışında yine bazı yerlerde hatalar mevcuttu çeviri hususunda.

Genel olarak güzel olsa da, beni biraz sıktı açıkçası. Bunun da en büyük etkisi her zaman söylediğim gibi hikayenin bazı kısımlarında kendi yaşamımdan kesintiler bulmam. Anlayacağınız Cengiz (Çıngız) Aytmatov hikayedeki her şeyi çok iyi tasvir etmiş, sanki kitabı okuyor gibi değil de olayın içinde yaşıyor gibisiniz. Bu arada kitabın birde filmi mevcut. Benim gibi Kırgızca bilenler YouTube’den filmini izleyebilirler.

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Bir dahaki yazımda görüşmek dileğiyle…

Puanlama:


Arkadaş Kitapevi'ndeki Seçili Manga Serilerinde %50 ve Seçili Mangalarda %40 İndirim...

Selam Blog Ahalisi, nasılsınız bakalım ^_^
Maalesef, bu aralar hiçbir sözü tutamıyorum değil mi?
Öyleyse en azından size güzel bir haber vereyim mi? Arkadaş Kitapevi seçili manga serilerinde (resimde görünenler) %50 indirim yapmış.

Hepsi Akılçelen Kitaplar Yayınevi'nden. Bende geçen sene Death Note (Ölüm Defteri) Serisini bu şekilde %50 indirimli almıştım. Kargom hem iki günde elime ulaştı, hem de içerisindeki bir kitapta sadece nokta kadar bir delik olmasına rağmen benim mail atmam üzerine hemen değiştirdiler. Gerçekten işinin ehli bir site yani. Umarım böyle daha çok site görürüz.

Kampanyanın en kötü yanı ise; seriden istediğimiz kitapları alamamamız. Yani tek tek değil tüm seriyi alabiliyorsunuz ve böyle olunca gözümüz ister istemez fiyatlar %50 indirimli olsa da korkuyor. Umarım en kısa zamanda bunu da çözerler.

Arkadaşlar bu durumda çözüldü. Tekli olarak %40 indirim kampanyası yapıldı.


%50'lik seri indirimleri kampanyasına BURADAN , %40'lık tekli indirim kampanyasına ise BURADAN ulaşabilirsiniz.

Şimdilik, bir dahaki yazımda görüşene dek HOŞÇAKALIN!


"Lanet İşleyiciler: Beyaz Kedi"



Kitabın Adı: Lanet İşleyiciler – Beyaz Kedi
Orijinal Adı: The Curse Workers / The White Cat
Yazarı: Holly Black
Çeviren: Yiğit Değer Bengi
Yayınevi: Dex Yayınları
Türü: Fantastik, Gizem
Sayfa Sayısı: 290
Seri Adı: Lanet İşleyiciler I. Kitap

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Bazı insanlar, sadece genetik yolla kazanılan bir yeteneğe sahip: tek bir dokunuşla duygularınızla, anılarınızla oynayabiliyor, size şans verebiliyor, sizi öldürebiliyorlar ve buna Lanet İşleyiciliği deniyor.

Lanet İşleyiciliği tehlikeli olduğu için bu kişiler toplumdan dışlanmışlar, en ağır işlerde çalıştırılıyor ya da yasadışı yollara zorlanıyorlar. Üstelik büyülü dokunuşlarının kontrol altında tutulabilmesi için daima eldiven giymek zorundalar.

Cassel de böyle bir aileden geliyor ve ailesinin tümü dolandırıcılıkla geçimini sağlıyor. Cassel hariç. Kuşaklar boyunca genetik yolla geçen lanet yeteneği Cassel’de yok. O, yozlaşmış bir ailede, dürüst kalmaya çalışan bir savaşçı. Ancak Cassel de, üç yıl önce en yakın arkadaşı
Lila’yı öldürdü.

O günden beri normal bir hayat sürmeye çalışıyor. Ancak her şey bir gece gördüğü bir kâbustaki beyaz kedinin ona bir şeyler anlatmaya çalışmasıyla değişiyor. Ailesindeki tuhaflıklar, uyurgezerliği ve hafıza kaybı, tek bir şeye işaret ediyor: ailesi, Cassel’e çok fena bir oyun oynuyor. Cassel’in şimdi bu oyunu bozması gerek –bir de kâbuslarındaki beyaz kediyi bulması.
Yorum

Mart ayının ilk kitap yorumundan merhabalar. Bugün sizlerin karşısına fantastik bir seri olan, “Lanet İşleyiciler Serisi” ile çıkıyorum. Açıkçası seriden çok umutluydum ama maalesef serinin ilk kitabı bana çok durgun geldi açıkçası. Yani beklentilerimi tam olarak karşılayamadı diyebilirim. Bu arada maalesef kitabın içerisindeki basım hataları ise bu kitaptan iyice soğumamı sağladı. Bir anda 26’dan 59’a atladık ve ondan sonra aynı bölüm tekrar basılmıştı. Elinde bu kitaptan bulunanlardan bende eksik olan sayfaların fotoğraflarını instagram hesabımdan çekip göndermeleri için istekte bulunmalar ve ondan sonra bir sayfada birden fazla yazım yanlışı, yani açıkçası bu kitap beni bitirdi. Açıkçası kitabı şubat başında okumaya başladım ama ancak bitirdim yani. Neyse artık. Olmuşla ölmüşe çare yok. Kitabın konusuna gelirsek eğer;

Her ailenin bir sırrı vardır ama, Cassel’in ailesinde belki bu sırlar daha fazladır. Zira onun ailesindeki herkes bir lanet işleyicidir. Kimileri ölüm işlerken, kimileri ise; duygu işlemektedir. Cassel mi? – O sıradan biridir. Ta ki bir gün kendini okulunun çatısında aşağıya düşmek üzere bulana kadar. Yanında ise beyaz bir kedi vardır. O günden sonra herkes Cassel’e bir farklı bakmaya başlar ve intihar eğilimli olarak gözüktüğü için de  kısa süreliğine okuldan uzaklaştırılır. Şimdi onun eski normal yaşamına dönmesi için geçmişiyle yüzleşmesi ve saklı kalmış olanlarla baş etmesi gerekecektir.

Tanıtım Videosu

"Hasret zayıf duyguları söndürür, güçlü olanları hatırlatır." (Sayfa: 212)

"Söylenmesi en kolay yalanlar doğru olmasını istediklerimizdir." (Sayfa: 273)

Puanlama:


"Blogum 5 Yaşında"

Hey gidi günler hey!
Blogum 5. Yılını bugün itibariyle doldurmuş bulunmakta. Bu beş yılda çok şey gelip geçti başımdan ama her zaman sizlerin desteğiyle daha yukarı çıkmayı ve düştüğüm yerdende kalkmayı öğrendim.. Bu zamana kadar neler olduğuna, en azından önemli olanlara şöyle kısaca değinmek isterim.

*5 yılda blogumda toplam 515 yazı yayımladım.

*Yazılarımın 222 tanesi kitap yorumu ki bu da benden çok kitap okuyanları kıskanmamı sağlıyor. 😈

*Yazılarım 81.302 kişi tarafından okundu.

*Bu 81.302 kişiden 54.054 kişi Türkiye'den, 9663 kişi ABD'den, 6159 kişi Rusya'dan, 2353 kişi Kırgızistan'dan (Arasında bende olabilirim.), 2190 kişi Almanya'dan ve geri kalanlarda başka ülkelerden girmiş durumda.

*Yazılarıma toplamda 1358 yorum yapılmış. (Maalesef blog popülerliği azaldığı için yorumlarda azaldı.)

*Bu zamana kadar üç aşağalayıcı yorum aldım ve hepsini yayınladım. Bunlardan biri spoiler verdiğim yönündeydi ve yorum yazarımız o konuda haklıydı. O konuda özür diledim. Bir diğeri Açlık Oyunları Serisi'nin 3. kitabını hiç beğenmemem üzerine yazıma "Sende okur musun? Blog yazmayı bırak!" diye bir yorumdu ki, bende aynı sertlikle cevap verdim. Çünkü; her edebi eser, her insanda farklı duygu uyandırır. 3. Yorum ise; Death Note Manga novelleri olan romanlara gelmişti. Yazar adlarını yanlış yazdığım içindi ve bunda da yayınevinin novelleri yazan kişilerin adını görünür bir yere yazmadığı için benim manga çizer ve yazarının adını kullanmış olmamın etkisi var.

*Bu zamana kadar gelen tüm maillere cevap verdim ve veriyorum.

* Bu zamana kadar blog tasarımım toplamda 11 kere yenilendi ve hepside benim tarafımdan yapıldı.

*Şu anda blog hesabımdan 351 kişi, Facebook hesabımdan 148 kişi, İnstagram hesabımdan 520 kişi, YouTube hesabımdan 43 kişi, Bloglovin hesabımdan 137 kişi ve Google+ hesabımdan toplamda 48 kişi Colored Books'u takip ediyor.

*Bu zamana iki kitap çekilişi kazandım ( Yarım Yüzlü Adam ve Öteki Tarih kitapları) ve birçok kişiye çekilişlerim vasıtasıyla kazandım.

*Birbirinden iyi yürekli insanlarla karşılaştım. Onlar bana abi, abla ve bazen de kardeş oldular.

*Kötü insanlarla da karşılaştım ama onlarda yol arkadaşlarım sayesinde ezilip yok oldular.

Anlayacağınız bu beş yıl içinde sizlerle birer aile olduk. İyi ki varsınız, iyi ki yol arkadaşımsınız. İnşallah birlikte daha nice yıllara.

İnşallah ben sözlerime sadık kalıp bol bol okuyup yazacağım, inşallah sizin yazdıklarınızı okuyacağım, ama ne olursa olsun bir şekilde burada olacağım.  Bu yazımıda hayat felsefemle sonlandırayım.

Ve tabii ki OKUTUN!


"Blog Tasarımım Yenilendi"

Herkese uzun bir aradan sonra tekrar merhabalar. Maalesef blogumu bir ay boyunca kapatmak zorunda kaldım ki bunun da sebebi: blogumun tasarımını yenilemekti. Blogum bu ayın sonunda (28 Şubat) 5.Yılını dolduruyor. Dile kolay tam 5 Yıl. Her yaş alışımızda blogumun tasarımını değiştiriyorum. Hatırlarsanız geçen tasarımım eskiye dönüştü ve kış temasıydı. Bu temamında diğer temamla benzerlikleri olsa da bu tasarımım daha bir ilkbahar-yaz teması ağırlıklı oldu diyebilirim sanırım. Öyle ki denizimiz, denizatımız bile var. Birde bu tasarımda öğrendiğim dillerde olan kelimeleri kullandım. Mesela, beş dilde (Türkçe, Kırgızca, İngilizce, Rusça, Çince) kitap yazarak bunu header da kullandım ve yukarı butoruna da aynı şekilde beş dilde yukarı yazdım.
Umarım beğeneceğiniz bir tasarım olur diyelim. Önceki tasarımımı bilmeyenler için bu tasarımda ne gibi değişiklilikler yaptığıma şöyle bir göz atalım mı?

Önce Genel Görünüm

Tasarımda önceden kullandığım sağ kolona ilaveten birde sol kolon kullanmaya başladım. Anasayfada yer alan menü sayfalarda gözükürken blog yazılarında görünmesi engellendi. (Aşağıda detaylara yer vereceğim.) Üstte ve alt kısımda dalga motifleri kullanılarak blogumun simgesi olan denizatına istenilen deniz kazandırılmış oldu.

Header





 Headerın renkleri ve yazı fontları değişti ve beş dilde "kitap" kelimesi bu kısıma konuşma balonu aracılığıyla eklendi. Menü kısmı da eski halini koruyarak hemen altına eklendi.





"Arafatta Bir Çocuk"

Kitabın Adı: Arafatta Bir Çocuk
Yazarı: Ömer Zülfü Livaneli
Yayınevi: Cem Yayınları
Türü: Tarih, Dram, Yaşanmışlık
Sayfa Sayısı: 183

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Ömer Zülfü Livaneli, ünü yurt dışına taşmış büyük bir müzikçimiz olduğu kadar usta bir yazardır da. Arafatta Bir Çocuk, kitap olarak çıkan ilk yapıtıdır. Bu hikayelerde ilk yapıt olmanın hızı, tazeliği anında usta işi bir olgunluğu da görürüz Livaneli’nin edebiyatımızda şimdiye kadar duyulmamış, yepyeni, kendine özgü bir sesi vardır. Yayınevimiz, Ömer Zülfü Livaneli’nin ilk yapıtını kıvançla sunarken, yazarın gelecek roman ve hikayelerini de yakında okurlarımıza ileteceğini muştular.

Yorum

“Bir kavganın, bir mücadelenin, çiçek açan hayatın dilidir şiir.” (Sayfa 54)
Allahım… Allahım… Elimde bir hazine tutuyorum resmen ve bu hazineyi Kırgızistan’da, okulumuzun kütüphanesinde buldum. Zülfü Livaneli’nin 1978 baskılı yayınlanmış ilk kitabı: “Arafatta Bir Çocuk”. Türkiye’den uzakta Kırgızistan’daki kütüphane raflarının arasında saklamış bu eserde yine Zülfü Livaneli’nin ustalığını görüyoruz. İşçi olmak için, okumak için, gurbette ailesini görmek için kaçak yollarla Almanya’ya, İsviçre’ye ve daha başka ülkelere gidenlerin, siyaset yüzünden, sağcı-solcu olayları yüzünden köşe bucak kaçanların hikayesi “Arafatta Bir Çocuk”. İçerisinde toplam yedi yaşanmışlık barındıran bu kitabı bence mutlaka okuyun. Emin olun ki okurken kendinizi bir anda tarihin derinliklerinde, gerçekliğin kucağında bulacaksınız. Bu arada kitabın yeni baskısını Doğan Kitap etiketiyle, aynı adla tüm kitapçılarda bulabilirsiniz.
Puanlama:



"Dünyanın En Şanslı Kızı"



Kitabın Adı: Dünyanın En Şanslı Kızı
Orijinal Adı: Luckiest Girl Alive
Yazarı: Jessica Knoll
Çeviren: Murat Karlıdağ, Tuğçe Nida Sevin
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Dram, Ergen, Erotik
Sayfa Sayısı: 393
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
MÜKEMMEL HAYATI MÜKEMMEL BİR YALANDI.

Ana FaNelli, prestijli Bradley Okulu’nda yaşadığı şoke edici ve aşağılayıcı bir olay yüzünden hayatını yeniden inşa etmek zorunda kalmıştı. Şimdi ise cazip bir işi, pahalı giysileri ve yakışıklı, asil bir nişanlısı vardı; elde etmek için çok uğraştığı mükemmel hayata ulaşmaya fazlasıyla yakındı.
Fakat Ani’nin bir sırrı vardı.
Geçmişinden gelen ve hala onun peşini bırakmayan, gün yüzüne çıkıp her şeyi berbat etmesi an meselesi olan, özel ve acı dolu bir sır…
Olağandışı anlatımı ve tahmin bile edemeyeceğiniz şaşırtıcı olaylarla dolu olan Dünyanın En Şanslı Kızı, “her şeye sahip olmaya” çalışan bir çok kadının yaşadığı dayanılmaz baskıyı gözler önüne sererken, okuru sivri dili ve acımasız hırsı ile korkunç bir gerçeği gizli tutmaya çalışan, düşündüğünüzden çok daha yüce gönüllü bir kahramanla tanıştırıyor.
Ancak soru şu ki; Ani’nin sessizliğini bozması, uğruna savaştığı her şeyi kaybetmesine mi neden olacak, yoksa özgürlüğünü kazanmasını mı sağlayacak?

Yorum
 
Ocak ayının ikinci kitap yorumundan herkese sevgiler, saygılar.
Ocak ayının ikinci kitabının yorumunu yazarken güzel şeyler yazmak isterdim bu kitap hakkında ama kitabı okurken resmen çıldırmak üzereydim. Kitaptaki baş karakteri elime geçirip iyice bir silkelemek istedim resmen. Hayır, hayatımızda zaten kötü şeyler yaşayıp kitaplara sığınıyoruz ama kitaptaki karakterlerde sizden daha beter olunca resmen çıldırmamak elde değil. Bu kadar işe yaramaz, her bir b..u yiyen bir karakter görmedim hayatımda. Bence siz bu kitap için spoiler yiyin ona göre kitabı okumaya karar verin. Yine de ailelerin okuyup evlat yetiştirme hususunda da ders alabileceği bir kitap olduğunu düşünüyorum. Spoiler içermeyen kitap konumuza gelirsek;
Ani ünlü bir dergide yazılar yazmaktadır, zengin bir nişanlısı vardır ve evlenme hazırlıkları yapmaktadır. Çevresindekilere karşı oldukça katı tutumu olsa da, bunların nedeni çocukluğunda yaşadığı travmatik olaylarda saklıdır. ( -ki bu olaylardan hala ders almamıştır bana göre. ) Bu olayların nedeniyse onun şimdi sahip olduğu gibi popüler olma isteğidir. Bunun için de yapmayacağı şey yoktur. Yalnız popülerlikte bir yere kadardır. Geçmişindeki sırlar Ani’nin peşindedir ve Ani bu sırları daha ne kadar saklayabilecektir? Yoksa sırlar ortaya mı çıkacak? Hepsi ve daha fazlası bu kitapta.
Bu arada kitap ilk 160-170 sayfada sizi sıktıkça sıkacak ama sonradan açılacak ve bir hareketlilik olacak ama ben yine de beğenmedim. Tavsiye etmem yani. Bazı erotik sahneleri ki bunların bana göre hepsi mide bulandırıcı olduğu için çocuklardan oldukça uzak tutun derim. Bu arada kitap kapağını da çok beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim. Oldukça başarılı bir tasarım. Yabancı Yayınları’nı bu konuda oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim.

“Vurulduğunu en son farkeden kişi her zaman vurulan kişidir.” (Sayfa 258)

Puanlama:


"Sesler


Kitabın Adı: Sesler
Orijinal Adı: Röddin
Yazarı: Arnaldur Indridason
Çeviren: Sıla Okur
Yayınevi: Doğan Kitap Yayınları
Türü: Dram, Polisiye, Gizem, Suç
Sayfa Sayısı: 317
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
“Katilin kim olduğunu son ana kadar tahmin edemeyeceksiniz.”
Mail on Sunday

Reykjavik, İzlanda…
Noel arifesi…
Noel ruhuna ve kara teslim olmak için bekleyen kentin en büyük oteli Amerika ve Avrupa’dan akın akın gelen turistlerle dolup taşarken otelde bir cinayet işlenir.
Otelin kapıcısı, Noel zamanlarında çocukları eğlendirmek için Noel Baba olan Gulli, tam kalbine aldığı bıçak darbesiyle öldürülmüştür. Reykjavik Cinayet  Masası’ndan dedektif Erlendur ve yardımcıları Elinborg ile Sigurdur Oli maktulü gördüklerinde bunun sıradan bir cinayet olmadığını hemen anlarlar.
Çünkü kanlar içindeki Noel Baba yarı çıplaktır, pantolonu ayak bileklerine kadar inmiştir, penisinden de bir prezervatif sarkmaktadır. Ve herkesin otelin kapıcısı olarak bildiği Gulli’nin geçmişinde çok önemli bir sır gizlidir.

Avrupa’nın en iyi polisiye yazarlarından biri olarak kabul edilen Arnaldur Indridason’un kaleminden çıkan Sesler, bir katilin peşinde adım adım ilerlerken insan ruhunun en derin kuytularına da inmeyi başarıyor.

Arnaldur İndridason gazetecilik ve film eleştirmenliği yaptı, Polisiye Yazarları Birliği “Altın Hançer” Ödülü’nün sahibi olan Indridason’un kitapları 20 dile çevrilerek 26 ülkede yayımlandı, 8 milyonun üzerinde sattı. Indridason The Guardian gazetesi tarafından 2011 yılında Avrupa’nın en iyi polisiye yazarları listesinde 1 numarada gösterildi.

Yorum

Herkese Ocak ayının ilk kitap yorumundan merhabalar. Ocak ayının ilk kitap yorumu olmasına rağmen oldukça güzel bir kitabın yorumuyla birlikte sizlerleyim. Mail on Sunday’in de dediği gibi: “Katilin kim olduğunu son ana kadar tahmin edemeyeceksiniz”, bu kitapta.
Noel arifesinde şehrin çok büyük bir otelinde bodrum katta bir cinayet işlenir. Ceset otelin kapıcısı Gulli adlı birine aittir ve cesedi de Ösp adlı bir hizmetçi bulmuştur. Polis olay yerine ulaştığında cesedi Noel Baba kıyafeti içinde kalbinden bıçaklanmış ve cinsel organında prezervatif sarkarken bulurlar. Cinayet soruşturmasının başındaki kişi Erlendur adında geçmişindeki olaylardan ve parçalanmış ailesinin etkisinden kurtulamamış bir adam vardır. Olaylar ilerlerken hem Erlendur’un, hem de Gulli’nin hayatına dair her şeyi öğreneceğiz. Gulli aslında kimdir? Neden otelde çalışan en eski çalışan olmasına rağmen kimse onun hakkında bir şey bilmiyordur? Hikaye oldukça güzel ama bazen de durgun ve sizi şaşırtacak şekilde ilerliyor. Bilmiyorum ama ben sevdim açıkçası. Yazarımız bir cinayeti öyle çok hikayeye bağlamış ki olay daha ilgi çekici ve polisiyelik olmuş. Bu arada kitabın bazı kısımları mide kaldırıcı olsa da okuyun bence.
 
Puanlama:


"Ak Möör"



Kitabın Adı: Ak Möör (Beyaz Mühür)
Orijinal Adı: Ak Möör
Yazarı: Ömürbek Kudaybergen Uulu, Kayum Miftakov, Saparbay Bokoç Uulu, Abdıkalık Çorobaev, Kalık Akiev, Asılbek Eşmambetov, Anar Tokombaeva, A.Tokombaeva, B.Kebekova, S.Zakirov
Hazırlayan: S. Bayhodcoev
Yayınevi: İlim Yayınları
Türü: Yaşanmışlık, Destan, Dram, Aşk
Sayfa Sayısı: 150

 

Yorum

Her devir ayrı yaşamı, ayrı bir dramı barındırır içinde. Hayatın ne kar güzel yanları olsa da maalesef kötü tarafları da oluyor. Bu hususta belki de Kırgız Halk edebiyatının en iyi örneklerinden biri: “Ak Möör”. Birbirini sevdikleri halde kavuşamayan iki gencin hikayesi. Belki de Romeo ve Juliet eserinin asıl kaynağı. Bir yaşanmışlık Ak Möör. Bende, “Ak Möör”ün 7 varyantını okuyup filmini izleyen şanslı kişilerden biriyim. Her varyant birbirinden farklı ama bir o kadar da yakın. Benim halk edebiyatında en çok ilgimi çeken de bu husus. Halk edebiyatı ya da sözlü edebiyat türü öyle büyülü bir şey ki anlatamam. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin karakterlerin adı hiçbir şekilde değişmiyor. Ak Möör’de de işte böyle bir durum var. Bolot bir seyistir ve kuzenine aşıktır. Kuzeni Ak Möör’de yeğeni Bolot’dan  hoşlanmaktadır. Gel görelim ki 67 yaşında olan 70’ine az kalmış olan Cantay Han 14-15 yaşlarında genç bir eş aramaktadır. Bir gün kulağına genç ve güzel olan Ak Möör ün adı gelir. İlerideki günlerde Ak Möör ile göl kenarında karşılaşan han ona aşık olur ve başlık parası olarak ailesine 10 at verip kısrak keserek kızı kendine eş yapar. Bunun üzerine bunu duyan Bolot seyisliğini yaptığı yerden ayrılarak Ak Möörün yanına gelir ama iş işten geçmiştir ve Ak Möör, Hanla birlikte ayrılmıştır oradan. Sonunda Bolot Ak Möörü bir boz üyün (Geleneksel Kırgız Evi/Çadırı) içinde tek başına bulur. Han 15 günlüğüne bir yere gitmiştir. Bolot üç gün Ak Möör ile kaldıktan sonra Ak Möör ona: “Hanın gelmesi yakındır sen bar git yoluna”,-der. Bunun üzerine Bolot oradan ayrılır. Daha sonra yeniden gelir ve Han ile görüşüp ona şiir okuyarak Ak Möör’ü kendisine ister. Buna sinirlenen han kılıcını çeker ama Ak Möör buna engel olur. Han da rıza göstererek Bolot’u ata bindirip yanına erzak ve altın,para vererek onu uzaklaştırır. Bu final durumu birkaç varyantta farklıdır. Kiminde Han Bolot’a ben öldükten sonra Ak Möör’ü alıp git der, kiminde ise Bolot’a bir kız vererek gönderir. Kiminde ise Ak Möör ve Bolot kaçar ve töre gereği Hanın oğlu Ak Möör’ü öldürür. İzlediğim Ak Möör filminin sonunda da keza böyle oldu. Han, Bolot’a: “Ben öldükten sonra Ak Möör’ü alıp git”,- dedi ama han öldükten sonra Ak Möör’de ‘geleneğimizde böyle bir şey yok’ denilerek öldürüldü.

Kitap genel olarak kısa kısa yedi varyanttan oluştuğu için açıkçası aynı hikayeyi tekrar tekrar okumak sıksa da genel olarak söylemeliyim ki çok sevdim. Kırgız gelenekleri, adetleri, yaşamları bu kitapta ve bizim kültürümden de hiçte bir farkı yok. Ne de olsa bir milletiz değil mi?

Puanlama: