"Küçük Prens"



Kitabın Adı: Küçük Prens
Orijinal Adı: Le Petit Prince
Yazarı: Antoine de Saint-Exupery
Çeviren: Yahya Kurtkaya
Yayınevi: İnsankitap Yayınları
Türü: Küçük Devler, Klasik, Dram, Fantastik
Sayfa Sayısı: 141
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Şu baobap ağaçları… Küçük Prens onları her gün düzenli olarak, kararlılıkla temizler. Yoksa bu ağaçlar büyüyüp tüm gezegeni kaplayacaktır. Kökünü kurtaramayacağını bilir. Zaten onun amacı da bu değildir. “Kötülük”tür. İşte bu…  Kökü tümden kurumaz ama onunla kendi benliğimizde de, dış dünyada da her gün uğraşmamız gerekir. Aksi halde kötülük de bir baobap ya da bizim topraklarımızda çok rastladığımız bir ayrık otu gibi yaşadığımız yeri, bağımızı bahçemizi sarar. Küçük Prens, bunun iç bilincine sahiptir. Hatırlayalım!
Celal Fedai

***

Antoine de Saint-Exupery (29 Haziran 1990’da, Lyon’da doğdu. İsviçre’de öğrenim gördü. 1921 yılında Fransız Hava Kuvvetleri’ne katıldı; daha sonra ordudan ayrıldı hava postacılığı yaptı. İlk kitabı 1928’de yayımlandı: “Güney Postası”

1939 yılında yakın dostu Andre Gide’in ısrarı ile bir pilotun gözünden yazdığı “İnsanların Dünyası” (Terra des Hommes) Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’nü kazandı. 1943 yılında ünlü romanı “Küçük Prens” (Le Petit Prince) yayımlandı. Aynı yıl II. Dünya Savaşı sırasında tekrar ordu için uçmaya başlayan yazar 1944 yılında vuruldu ve büyük bir kaza geçirdi. Uçağı ve cesedi bulunamadı. Tamamlanmamış olan, politikaya ve diğer ideallerine yer verdiği kitabı “Çölün Bilgeliği” (La Citadella) 1948’de yayımlanmıştır.

Yorum

DİKKAT!
BU YORUMUMDA KÜÇÜK PRENS’İN UĞRADIĞI GEZEGENDE BULUNAN KARAKTERLERE VE DAVRANIŞLARINA YER VERDİM. SİZİN İÇİN SPOİLER İÇERİR Mİ BİLEMİYORUM.

Küçük Prens, küçük bir asteroitte üç yanardağ (biri sönmüş, ikisi aktif), kibirli bir gül ve baş belası baobap ağaçlarıyla birlikte yaşamaktadır. Her günü baobap filizlerini köklerinden sökmek, yanardağları temizlemek, yemek pişirmek ve kibirli gülüyle uğraşmakla geçmektedir. Bir gün gülüyle kavga eden Küçük Prens, yabani kuş sürülerinin yardımıyla gezegeninden ayrılarak diğer gezegenlere doğru bir seyahate başlar.
Birici gezegende Küçük Prens, tek bir kral yaşamaktadır. Bu kralın hiçbir tebaası yoktur, ama yine de kendini herkesten üstün tutar ve her şeyin kendine ait olduğunu düşünüp emir verme halindedir.. Bu kral otoritenin ve mutlak gücün sembolüdür.
İkinci gezegende Küçük Prens, kendini beğenmiş, kibirli bir adam ile karşılaşır.Hep kendine hayran durumundadır.
Üçüncü gezegende Küçük Prens, içki içen bir adamla karşılaşır. Bu adam içki içtiği için utandığından içki içmektedir. (Baya tuhaf bir durum değil mi? Hıh!)
Dördüncü gezegende Küçük Prens, bir tüccar ile karşılaşır. Tüccar bir şeyleri hesaplamak ve saymakla o kadar meşguldür ki Küçük Prens’in sorularına bile doğru düzgün cevap vermez. Tüccar zenginlikten başka bir şeyi umursamamaktadır.
Beşinci gezegende Küçük Prens, bir fener ve onu yakacak bir fenerci ile karşılaşır. Küçük Prens fenercinin çalışkanlığına hayran kalır ve burada kalmak ister, ama gezegen bir kişinin daha yaşayabilmesi için çok küçüktür.
Altıncı gezegende Küçük Prens, koca koca kitaplar yazan yaşlı bir coğrafyacı ile karşılaşır. Yaşlı adam coğrafyacıdır ama, yazdıklarının hepsi kaşifçilerden duyduklarıdır. Kendi hiçbir zaman keşfe çıkmamıştır. Küçük Prens’e gideceği son gezegen olan Dünya’yı o tavsiye eder.
Yedinci gezegende Küçük Prens, yazarımız ile Sahra Çölü’nde karşılaşır. Bu Küçük Prens’in geldiği son gezegendir. En azından yazarımızın bahsettiği yere kadarı. Burada Küçük Prens’in hikayesini daha detaylıca öğrenir ve maceralarına katılırız.

Kitap hakkında söyleyebileceğim tek şey: “MUHTEŞEM!” olacak sanırım. Her yaşta okumak istiyorum açıkçası. Çünkü her yaşımda bana yeni bir şey katacağını düşünüyorum. Siz de okuyun, okutun.

Puanlama:

~~Alıntılar~~
"Kendini beğenmişler övücü sözler dışında hiçbir şey duymazlar." (Sayfa: 63)
"Kör olan gözlerdir. İnsan kalbiyle bakmayı öğrenmeli!" (Sayfa: 120)


"Bir Kadının Yaşamından 24 Saat"



Kitabın Adı: Bir Kadının Yaşamından 24 Saat
Orijinal Adı: 24 horas en la vida DE UNA MUJER
Yazarı: Stefan Zweig
Çeviren: Emir Ezer
Yayınevi: İnsankitap Yayınları
Türü: Dram
Sayfa Sayısı: 131
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat’te artık yaşlanmış olmanın cesaretiyle hayatının bir sırrını ifşa etmekten kendini alamayan kadının hikayesi. Tatil için geldikleri otelde tanışan bir gurup insanın sohbetleri ve güncel konuşmaları esnasında iki çocuğu ve kocasıyla tatile çıkmış bulunan madam Henriette’in ortadan kaybolması herkesi telaşlandırır. Oysa o kaybolmamış kaçırılmamış fakat orada tanıştığı genç bir Fransız’la ailesini geride bırakıp kaçmıştır.
Yıldız Ramazanoğlu

***

“Çoğu insanın muhayyilesi zayıftır. Kendilerine dolaysız dokunmayan, keskin ucu, sert bir şekilde duyularına kadar işlemeyen şey, onları hemen hemen hiç harekete geçirmez; fakat gözlerinin önünde vuku bulan, hissiyatlarına temas edecek en ufak vaka bile içlerinde haddinden fazla büyük bir ihtirası ateşler.”

Yorum 

“Hakikatin yarısının bir değeri yoktur, yalnızca tamamının bir kıymeti vardır.” (Sayfa: 31)

Allah’ım niye ben bu yazarı daha önce keşfedemedim? Gerçekten Stefan Zweig’in kalemine ba-yıl-dım. Yazar kitaba kendinden bir şeyler katıyor ve kendi de eserinde bir karakter oluyor. Bu arada sanki yazar hikayedeki kişiler gerçekmiş gibi isim vermek yerine Mrs. C veya önceki okuduğum kitabında olduğu gibi (Satranç) Dr B gibi kısaltma isimler kullanıyor ki bu ayrıca bir gizem. Kitabın konusuna gelirsek eğer; yazarımız bir tatile çıkmıştır ve bu tatilde daha önce tanıştıkları çiftlerden birinin eşi kaybolur. Adı Henriette’dır. Herkes telaşlansa da, kadın kaybolmamış veya kaçırılmamıştır. Tam aksine, kendisi geç bir Fransız’la kaçmıştır. Herkes onu aşağılayarak söz etse de yazarımız bu duruma karşı çıkar ve herkesi eleştirir. Bunun üzerine Mrs. C’nin ilgisini çeker ve yazarımız odasına geldiğinde Mrs. C’den bir mektup bulur. Yaşlı kadın ona hayatının 24 saatlik kesitini ve sırrını anlatmak istemektedir. Yazarımız bunu seve seve kabul edeceğini ama, hikayesindeki tüm ayrıntıları gerçekten anlatmasını ister ve böylelikle Mrs. C’nin hayatından 24 saatlik bir kesiti okumaya başlarız. Bu kadının acaba nasıl bir sırrı vardır?

Puanlama:



"Satranç"



Kitabın Adı: Satranç
Orijinal Adı: Schachnovelle
Yazarı: Stefan Zweig
Çeviren: Yahya Kurtkaya
Yayınevi: İnsankitap Yayınları
Türü: Dram, Bilgelik,
Sayfa Sayısı: 130
Satın Al: Kitap Sahaf

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Satranç, bir anlamda Avrupa düşüne ve hümanizmaya yakılmış ağıttır. Ağıdı yakan da, yenilginin bayrağı gibi duran, bir çekip gitmeyle dünyadan ayrılmıştır. Hümanizmin güzelim evladı bir yeryüzü cennetini kuramamış, Avrupa denen düşünce Amerikanlaştırılmasıyla çözülmüştür. Şimdi Avrupa; üzerine kapanmış, kendinden gayrı olanla karşılaşmak dahi istemeyen kibirli, korkak, bencil “ben”dir. Kapılarını, kalbini, sofrasını kapatmış bir ben…
Amerikanlaştırılmış dünya, Zweig’in dahi ummadığı; daha çiğ, daha çirkin bir savaşın öznesidir şimdi. Zweig, cehenneme çevirdiği coğrafyalardan kaçanları uzağında, çok uzağında tutmakla yetiniyor.
Nihat Dağlı

***

Stefan Zweig 1881 yılında Viyana’da doğdu. Babası varlıklı bir sanayiciydi. Viyana ve Berlin’de eğitim gördü. Birçok ülkeyi dolaştıktan sonra Birinci Dünya Savaşı sırasında, Zürih’e geldi. Savaş karşıtı kişiliğiyle tanındı. 1919 – 1934 yılları arasında Salzburg’da yaşadı, 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Avrupa’nın içine düştüğü duruma dayanamayarak 1942 yılında karısıyla birlikte intihar etti. Çok sayıda denemesi, öyküsü, uzun öyküsü ve romanı yanında, büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür.
Yorum

“Nasıl ki aşk için biri gerekliyse satranç için de bir eş gereklidir.” (Sayfa: 29)

O kadar güzel kitaplar vardır ki, Türkçe’de söyleyebileceğimiz ne kadar güzel kelime varsa da az gelir, karşılamaz söylemek istediğimizi. Bu kitap içinde aynen bu durum geçerli. Gerçekten kısa olmasına rağmen oldukça muhteşem bir kitaptı. Bu kitaptan gerçekten bir şeyler kazabilirsiniz ki, onu da söylemeden edemeyeceğim. Gelelim konusuna. Czentovic, ailesi erken öldüğü için yetim kalmış ve peder tarafından sahiplenilmiştir. Peder ona ne kadar bilgi verip, okula gönderse de beynine hiçbir şey girmeyen bir çocuktur. Yalnız bir gün satranç oynayan insanları gördüğünde ilgisi ister istemez oraya kayar. Bunu gören peder ona ilgi duyduğu şeyi verecektir ve o ileride ünlü bir satranç ustası olacaktır (olmuştur).
Hikayemiz burada yazarımızın bir gemi yolculuğuna çıkmasıyla başlıyor. Bu gemiye binerken kalabalık bir medya grubunun ortasında Czentovic’i gören yazarımız, bu satranç ustasının hayatını öğrenir ve onunla tanışmak ister ve acemice bir satranç turnuvası düzenler. İlk rakibi olan McConnor, yenilmeyi ve aşağılanmayı göze almayan biridir. İkisi birkaç el oynadıktan sonra oradan onları aşağılayarak bakan gözlerle bakan Czentovic geçtiğinde McConnor, Czentovic’e meydan okur ve aralarında ertesi gün bir turnuva başlar. Bu turnuvada ilk turu kaybeden yazarımız ve McConnor, ikinci tura gelindiğnde ise; adının Dr B olduğunu öğrendikleri kişinin yardımıyla berabere kalırlar. Asıl soru: “Bir şampiyonu yenilgiye uğratabilen bu kişi kimdir?” Bu kişi Czentovic’in de dikkatini çeker ve ona meydan okur. Böylelikle hikayemiz başlar.
Puanlama:


"Mantıku't-Tayr Kuş Dili"



Kitabın Adı: Kuş Dili
Orijinal Adı: Mantıku’t - Tayr
Yazarı: Feriüddin Attar
Çeviren: Ayhan Yıldırım
Yayınevi: İnsankitap Yayınları
Türü: Tasavvufi
Sayfa Sayısı: 476
Satın Al: İnsanKitap

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Feridüddin Attar’ın kaleme aldığı “Mantıku’t Tayr”, tasavvufun sembolik dili olan “kuş dili”ni, kuşların merkezde olduğu bir anlatım biçimi ile ele alan alegorik bir eser olarak dikkat çeker. Atar, Tasavvuf’un en önemli unsurlarından biri olan seyr-i süluk mefhumunu, kuşların dünyasında anlatma yoluna giderken, anlatım biçimini hem doğrudan doğruya nasihatler, hem de bazı hakikatlerin yüklediği özel semboller üzerine kurmuştur.
Abdullah Akın
***

“Merhaba ey doğru yolun kılavuzu ve gerçekte her vadinin haber götürücüsü olan Hüdhüd! Sebe sınırlarına varman, Süleyman ile kuşdili konuşman ne kadar da hoş.”

Yorum

Yepyeni bir yorumdan daha herkese MERHABALAR,
Maalesef ders yoğunluğumdan dolayı çok fazla kitap okuyamadığım bir dönemden geçiyorum. Buna rağmen yine de direniyorum. Bu ay içerisindeki ikinci kitabım Feridüddin Attar’ın “Mantıku’t-Tayr” kitabı. Kitabın tasavvufi olduğunu açıkçası bilmiyordum ve bu yüzden ilk başlarda canım sıkıldı ve ‘bıraksam mı’ diye düşündüm, ama okudukça içimi bir ferahlık, bir huzur kapladı. Tasavvufi açıdan oldukça hoş bir kitap. Kitap konu olarak aslında Simurg (Anka Kuşu) efsanesi üzerine kurulu. Birçok kuş bir olup kendilerine bir yönetici, lider ya da padişah, hükümdar seçmek için yolculuğa çıkmaya karar verirler. Bu yolculukta onlara Hz. Süleyman her zaman değer verdiği Hüdhüd kuşu liderlik edecektir. Kimileri vazgeçmek istese de bu yolculukta Hüdhüd bilgece, tasavvufi hikayeleriyle onlara motivasyon verecektir. Kitabı okumanızı gerçekten tavsiye ederim. Emin olun ki bir şey kaybetmeyeceksiniz.

Puanlama:

 ~~Alıntılar~~

*Eğer sen! Dostun cemalini seviyorsan gönlün onun yüzünün aynası olduğunu bil. (Sayfa: 119) 
*Kainatın özüdür aşk her daim. Dertsiz aşk eksiktir. (Sayfa: 126)
*Ey zerre kadar kıymetli olmayan! Kendi acizliğini ve bayağılığını görmen umuduyla sabrediyorum. (Sayfa: 263)
*Aşktan bir nebze haberin olsaydı bütün kusurları erdem olarak görürdün. (Sayfa: 317)
*Gönlündeki zarayı yak da dağla, çünkü dert dünyasında gönül ehli olanlar er kişiyi yarasından tanırlar. (Sayfa: 340)
*Her insanın nasibi hayali kadardır. Hiç kimse halin ne olduğunu bilmez. (Sayfa: 420)


Çekim Hataları [ Kurban Bayramı Mesajı ]

Herkese Merhabalar,
Hatırlarsanız kurban bayramının 1.günü Türkmen asıllı Afgan arkadaşımla birlikte sizler için hazırladığımız 6 farklı dilde Kurban Bayramı Mesajı'nı yayınlamıştık. Videomuz facebook ve instagram üzerinden çok beğenilince sizler için kamera arkasında yaşadığımız eğlence dolu anları düzenleyip yayına hazırladık. Umarım bunu da diğer videomuz kadar beğenirsiniz. İyi Seyirler...

Youtube sayfamdaki diğer videolar için BURAYA 
İnstagram hesabıma göz atmak için de, BURAYA tıklayabilirsiniz.

Lütfen daha iyi paylaşımlar yapabilmem için: Youtube sayfama üye olmayı veya videomu beğendiyseniz beğen tuşuna basmayı unutmayın! Başka bir yazımda görüşmek dileğiyle...


"Serenad"



Kitabın Adı: Serenad
Yazarı: Zülfü Livaneli
Yayınevi: Doğan Kitap Yayınları
Türü: Gizem, Dram, Aşk, Tarih
Sayfa Sayısı: 481
Satın Al: D&R

Tanıtım Bülteni / Arka Kapak:
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran’ın (36) ABD’den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner’i (87) karşılamasıyla başlar.

1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile’ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikayesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.

Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.

Okurunu sımsıkı saran Serenad’da Zülfü Livaneli’nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi.

Yorum

Allahım… Allahım… Bu nasıl bir kitaptı böyle. Aslında ilk başta pek sarmadı ve sıkıldım, ama bu nasıl bir hikayedir böyle. Romantizm açısından olmasa da, tarihi açıdan içime işledi ve vücudumun en derinlere ulaştı diyebilirim. Bazı yerlerde yazarın yazmış olduğu gerçekliğimize lanet bile okudum ve Struma gemisinin hikayesini, Nazileri araştırmaya başladım. Gerçekten II. Dünya Savaşı’nın acı dolu tarihine yeniden şahit oluyorsunuz. Konu açısından aslında arka kapak tanıtımı yeterli gibi ama, yine de bende bir şeyler ekleyeyim.

Maya Duran, 36 yaşında dul bir annedir. İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler bölümünde çalışmaktadır. Bir gün ABD’den Yahudi olmamasına rağmen Yahudi bir kız ile evlendiği için Nazilerin baskılarından kaçıp uzun bir süre önce İstanbul’a gelip İstanbul Üniversitesi’nde öğretmenlik yapmış ve daha sonra sınır dışı edilmiş olan Alman asıllı Maximilian Wagner, konuşma yapmak için gelir. 87 yaşında olmasına rağmen oldukça yakışıklı olan bu adam, Maya’nın hayatını bir anda değiştirecek ve tarihin tozlu ve bazen kirli sayfalarında bir yolculuk yapmasını sağlayacaktır. Kendimizi bir yandan Nazilerin arasında, Yahudilerin maruz kaldığı işkencelere şahit olurken; bir yandan Rusların masum canlara nasıl kıydığına şahit olurken ve bir yandan da; Türklerin boğazın ortasındaki canları nasıl hiçe saydığını göreceğiz.

Yaşananlar ne kadar sinirimizi bozsa da maalesef gerçek. Bu yüzden yazarımızı ayrıca seviyorum. Kalemini ve bilgi birikimini gerçekten çok akıllıca kullanıyor Zülfü Livaneli.

Puanlama:

 ~~Alıntılar~~

"Aşk denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmaca (mı gerçekten?)" -Sayfa 19-
"İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer. Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin." -Sayfa 46-
"Kimi insanın yüreği karanlık, kiminin ki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülükle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru!" -Sayfa 88-
"Bir zamanlar çocukların belli bir yaşa gelince götürüldüğünü, yerlerine yetişkin insanlar getirildiğini düşünürdüm. Yani büyümek denen şeyin öyle birdenbire gerçekleştiğini." -Sayfa 144-
"Bilgi ne garip bir şeydi. Şişede hpsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu." -Sayfa 213-
"İyi insanlar iktidara gelemez, gelse bile iktidar onu bozar, zalim yapar." -Sayfa 231-
"Senden çalınabilen bilgi, senin değildir." -Sayfa 240-
"Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim." -Sayfa 416-


Kurban Bayramınız Mübarek Olsun...

Güzel ama, aileden uzak bir bayram sabahından Herkese Merhabalar,
Bugün arkadaşımla birlikte sizin için 6 farklı dilde (Türkmence, Farsça, Peştuca, Kırgızca, Hintçe ve Türkçe) Kurban Mesajı hazırladık. Diller farklı olsa da, anlam aynıydı aslında: Kurban Bayramınız Mübarek Olsun... Videoyu umarım beğenirsiniz. İyi Seyirler...


Youtube sayfamdaki diğer videolar için BURAYA 
İnstagram hesabıma göz atmak için de, BURAYA tıklayabilirsiniz.


"Küçük Prens'i Hiç Böyle Okumadınız"

Herkese yeniden Merhabalar,
Bugün sizlerin karşısına uzun zamandır yapmadığım bir şeyle, bir kitap tanıtımıyla çıkıyorum. Aslında kitabımız herkesin bildiği ve okuduğu bir kitap olan: "Küçük Prens". Yazarımızın ölümünün üzerinden çokça bir zaman geçtiği ve kitap üzerindeki telif hakkı kalktığı için Türkiye'ye bu kitabın ilk çevirisini getiren Mavibulut Yayınları'nın satışları düşerken, telif hakkı serbestliği yüzünden kitabın farklı farklı yayınevlerinden çıkan satışları da hızlaca artmaya başladı. Bugün duyurusunu yapacağım Küçük Prens ise; tamamen değişik bir konsept ile karşımıza çıkıyor. Panama Yayınları, Küçük Prens kitabını, eski Türkçe'yle, yani Göktürkçe olarak basmaya karar vermiş ve yazım aşaması bitmiş. Duyurusunu da Facebook hesabından yaptı. İşte o kitaptan kareler ve Panama Yayınları'nın notu:




"Göktürkçe Küçük Prens"imizin çevirisi nihayet bitti. Bir sayfa Türkçe bir sayfası Göktürkçe. Ya da "Tigin" mi demeliydik .

Bir Türkolog bölümü öğrencisi olarak merak ettiğim bu kitabı açıkçası deli gibi istiyorum. Umarım en kısa zamanda raflarda görürüz. Bu güzel haber için Panama Yayınları'nı ayrıca tebrik ederim. Bence bu kitap için kütüphanenizde şimdiden yer açmaya başlayın. Ben ancak Türkiye'ye döndüğümde sahip olabilecek ve bu dili ileride öğreneceğim ama, yine de kütüphanemde eşsiz bir yere sahip olacak diyebilirim.


Şu Aralar BEN...

Herkese Merhabalar,
Şu aralar yine blogumu ihmal etmiş durumdayım. Aslında bunun da nedeni Kırgızistan'a geri dönmüş olmam. Geçen sene üniversitede hazırlık sınıfını bitirdim ve bu sene asıl bölümüme, Türkoloji bölümüne başladım. Aslında dönmeden size Türkiye'den veda yazısı yazmak ve buraya geldiğimde yazmaya devam edeceğimi söylemek istiyor ve video çekmeyi planlıyordum ama, uçağımın gününü karıştırdığım için son anda bavuluma elime ne geçerse tıkıştırıp, uçağımın kalkmasına iki saat kala evden çıktığım için bunların hiçbirini yapamadım. Bu arada gelirken yanımda yine kitap getirmeyi de unutmadım. Yanımda toplam 20 kitap getirebildim o heyecana rağmen. İşte kitaplarım:


Bu arada İnstagram üzerinden Türkiye'deyken bir arkadaşla anlaşıp ortaklaşa Zülfü Livaneli'nin "Serenad" kitabını okumaya karar vermiştik. Bu yüzden onu okuyoruz şu anda. Dilerseniz sizde bize katılabilirsiniz. Kırgızistan, zaman olarak Türkiye'ye göre 3 saat ileride olduğu için sloganımızda "Zamana Meydan Okuyoruz!" oldu. Arkadaş okurken ben uyuyorum, ben okurken arkadaş uyuyor. Biraz ilginç bir durum aslında. Kitapta şu anda 150. sayfadayım. Biraz durgun gibi ama, hareketlenmeye başladı. "Ya Bismillah" deyip okumaya devam edeceğim bu yazımdan sonra.

 
Bu arada gelirken yanımda getirmeyi unuttuğum iki kitap vardı: "Hiçliğin Kıyısında" ve "Schindler'in Listesi".
Sağolsun, benim gibi İstanbul-Esenyurt'ta oturan dosum bana bu kitapları da iki gün önce getirdi. Fotoğraflarını çekmedim ama, okuduktan sonra yorumlarımı paylaşırım.

Bu arada BEN; bu aralar baya bunalım halindeyim. Bölümümde bir ders dışında hepsi Kırgızca ve edebi terimler Rusça. Bir hocamız Rusça, Kırgızca, Türkçe ve Özbekçe olmak üzere 10 kitap adı yazdırdı ve hiçbirini bulamadım. Bulsam okumalıyım. 
Yine de, iyi yanlarda var: Rusça ve İngilizce derslerine başladık. (Kırgızca da istedim olmadı. -_- ) 
 
Önce sınıfımı geçmem için dualarınızı ve sonra da yorumlarınızı benden esirgemeyin olur mu?
 
BEN BA-ŞA-RA-CA-ĞIM!